Suruç, Suriye sınırında Kobane’nin tam karşısında küçük bir ilçe. Devlet tarafından çizilen sınırlar, Suruç ve Kobane arasında bir evin odalarını ayıran duvarlar gibi. Bu yüzdendir ki; Kobane 21. yüzyılın en barbar çetelerinden birinin kuşatması altındayken, yaşanan savaşın da canlı tanığı olmuştur.
Bu durum dönemin Başbakanı Erdoğan’ın kendisine biçtiği bölgenin hamiliği rolü için de demagoji yapmasına olanak veriyordu. Fakat Erdoğan’ın; “Biz Suriye konusunu bir dış mesele olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir. Çünkü bizim Suriye ile 850 kilometre sınırımız var, akrabalık, tarih, kültür bağlarımız var. Dolayısıyla burada olanlar, bitenler bizim asla seyirci kalmamıza fırsat vermez. Tam aksine oradaki sesleri duymak zorundayız, duyuyoruz ve tabii ki gereğini de yapmak durumundayız” cümleleriyle Suruç’un da Kobane’nin de payına düşen kötülükten başka bir şey değildi.
Erdoğan’ın bu konuşması, edebiyat kuramcısı Terry Eagleton’un Nazi Almanya’sından örnekle kötülüğün iki yüzünü anlatırken söylediği; ‘’Fedakârlık, kahramanlık ve saflıkla ilgili “ulvi” nutuklar atılır ama Freudcuların dediği gibi bir yandan da ölüm ve yok etmeyle ilgili “edebe aykırı bir keyif”e esir olunur.’’ cümlelerindeki haklılığı betimliyordu.
Bugün, 20 Temmuz 2015’te yaşanan kötülüğün 6. yıldönümü. Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun çağrısıyla, Kobane’deki savaşın ardından şehrin yeniden inşaası için çeşitli kentlerden Suruç’a gelen 33 devrimci ve sosyalist gencin IŞİD’in bombalı saldırısıyla katledilişinin 6. yılı.
Suriye’de emperyalistlerin kendi stratejik ve ekonomik çıkarları için yaratıp yıllarca sürdürdükleri savaş, bir müddet sonra şiddete ve barbarlığa meyyal örgütlerle girdikleri kirli ittifaklarla Kürtler’in soykırımını amaçlayan bir noktaya evrildi. Kürtler’e dünyanın her yerinde cehennemi yaşatmak için cihatçı-selefist gruplarla yarattıkları canavar, Kobane ile dayanışma kuranlara dahi intikam kusacak bir saplantıdan besleniyor. Suriye’de yaratılan savaşla, bu barbar sürüsüne hayal edemeyecekleri fırsatları tanıyıp onları besleyen ve büyüten emperyalist devletler, bugünlerde ise aynı canavarı her fırsatta şeytanlaştırıyor. Oysa ki, aynı barbarlıktan beslenen benzer grupların bugün hala devletçilik oynamasına fırsat veriyor. Bu yüzden Suruç Katliamı’nın da, Rojava İşgali’nin de, Suriye halklarına yaşatılan cehennemin de başmimarı emperyalist devletler ve onların taşeronluğuyla Ortadoğu’nun hamiliği rolüne yeltenenlerdir.
Suruç Katliamı’nın ardından geçen 6 yılda, Kürtler’in dostu da düşmanı da değişmedi. Suriye’de kendi sömürgeci planları için savaşı yaratan emperyalist devletler ve onlara vekillik yapan güçler, hala Kürtler’in topyekün imhası hedefinden vazgeçmiş değil. Bu yüzden; Kürt halkının, adaletsizliğin ve şiddetin çeşitli biçimleriyle kıskaca alınmasının önündeki tek engel, Rojava Devrimi’ni yaratan güç ve dayanışmadır.
POLİTİKA YAYIN KOLEKTİFİ