Bugün, 18 Mart. Paris Komünü’nün ilanının 150. yıldönümünü karşılıyoruz. İşçi sınıfı hareketinin mücadelesinde önemli bir köşe taşı. Komünist Parti Manifestosu 1848 yılında yayınlanmıştı. Paris Komünü ilanı ise 1871. Yani tam 23 yıl sonra. Paris Komünü’nden tam 46 yıl sonra 1917 yılında Rusya’da Büyük Ekim Sosyalist Devrimi gerçekleşti.
Paris Komünü 72 gün yaşadı. Yarım kaldı. Sebebi analiz edildi. Karl Marx ve Friedrich Engels, Paris Komünü günlerini aktif olarak yaşadılar ve sonuçları üzerine derin analizler gerçekleştirdiler. Paris komünarlarının mücadelelerine olağanüstü bir değer biçtiler. Paris Komünü’nü yenilgiye rağmen ”yeni bir toplumun şanlı habercisi” olarak nitelediler.
Yenilginin iki nedeni vardı. Birincisi; üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete son verilmesi ve ana sektörlerin devletleştirilmesi yapılmamıştı. İkincisi; Proletarya Diktatörlüğü kurulmamıştı. İki durumda da aşırı bir iyi niyet söz konusuydu. Sınıf düşmanının nelere kadir olduğu yeteri kadar değerlendirilerek gerekli önlemler alınmamıştı. Lenin, Komün Dersleri adlı eserinde “Paris Komünü, mülksüzleştiricilerin mülksüzleştirilmesi işinin tamamlanmasında yarı yolda durdu ve düşmanlarına karşı gereğinden çok gönül yüceliği, gereğinden çok bağışlayıcılık gösterdi” değerlendirmesi yapar.
1917 Ekim Devrimi, Paris Komünü deneyiminden çıkarılan dersler temelinde gerçekleşti. Lenin, “Devlet ve Devrim” eserinde Paris Komünü’nden çıkarılan dersler ışığında açılımlar getirdi. Ekim Devrimi 74 yıl yaşadı. Muazzam deneyler biriktirildi. Dünyanın çehresi değişti. Ancak bir takım eksiklikler olmuş olmalı ki 1991 yılında karşı-devrim üstün geldi. Şimdi onun nedenlerinin araştırılıp değerlendirme zamanı. Üzerinden 30 yıl geçti. Gerekli sonuçları çıkarıp hamle yapmanın zamanı geldi de geçti bile diyebilirsiniz. Ancak, 74 yıllık bir deneyden ve dünyanın üçte birini kadar coğrafya ve nüfusu kapsayan bir deneyden söz ediyoruz.
Bu süreçte emperyalizm de boş durmadı. Reel Sosyalizmin karşı-devrim ile karşılaşması ve o tarihten itibaren uygulanan neo-liberal sistem sayesinde Kapitalizm son kullanma tarihini uzattı. Uzattı ama bu da çözüm olmadı. Kendi ifadeleri ile “neo-liberalizmden kaos dönemine” geçtiklerini teslim ediyorlar. Aşırı sömürü yöntem ve mekanizmaları, savaşlar, işgaller ve emperyalizme özgü daha bir dizi özellik sorunlarını çözmüyor. Bunun karşısında işçi sınıfı ve ezilen yoksul halklar ise olması gereken tepkiyi, direnişi, ayaklanmayı ortaya koyamıyor. Önümüzde bu kiliti çözme görevi duruyor.
Sermaye sınıf çelişkilerinden toplumsal patlamalar olarak adlandırdıkları devrimci ayaklanmaların oluşmasını engellemek için farklı yollara baş vuruyor. Bir yandan, gelişmiş kapitalist ülkelerde baskı rejimleri kurumsallaştırılırken, orta ve az gelişmiş kapitalist ülkelerde bu baskı rejimleri devlet terörü ile destekleniyor. Diğer yandan ise sınıf mücadelesini yozlaştırmak, Marksizm-Leninizm’in etkisini kırmak, baştan engellemek için, sınıf savaşımını kapitalizm sınırları çerçevesinde arayışlara yöneltmeyi hedefleyen reformist stratejiler geliştiriyor. En son ortaya atılan “İlerici Enternasyonal” projesi bu çerçevede ele alınmalı ve değerlendirilmelidir.
Anlaşılacağı gibi, iki çok farklı gibi gözüken unsur aslında sermaye egemenliğinin ve dünya çapında sömürü sisteminin korunmasını hedefliyor. Onun için aynen Paris Komünü derslerinden çıkardığımız gibi sınıf savaşımı bir yandan baş düşman burjuvaziye karşı yürütülmesi gerekirken, diğer yandan burjuvazinin kurnazca sınıf mücadelesi saflarına sızdırmaya çalıştığı oportünistlere ve ajan-provokatörlere karşı da aynı bilinç ve kararlılıkla sürdürülmek zorundadır.
Paris Komünü deneyimi bizlere, hiç bir şekilde burjuvaziye ve onun devletine karşı uzlaşma içinde olunmaması gerektiğini öğretmiştir. Bugün ortaya atılan reformist teoriler bizlere yeniymiş gibi sunulmaya çalışılmaktadır. Kapitalizmin niteliğinin değiştiği, günümüz dünyasının 19’uncu veya 20’nci yüzyıllara benzemediği anlatılmaktadır. Halbuki bu tür reformist teoriler hiç de yeni değildir. Bernstein’ler, Kautsky’ler, Gorbaçov’lar ve onların ülkemizdeki temsilcisi hokkabazları her zaman var olmuşlar ve olmaya da devam edeceklerdir.
Aslolan Marx, Engels ve Lenin’in kapitalizmi analiz etmeleri temelinde geliştirdikleri devrim teorisini yaşama geçirmektir. Çünkü görüntüde ne değişirse değişsin kapitalizm işgücünü sömürme özelliğini kaybetmemiştir ve etmeyecektir. Dolayısıyla iki uzlaşmaz sınıfın karşı karşıya gelişi ve mücadelesi kapitalist emperyalist sistem dünya çapında ortadan kalkana kadar sürecektir. Paris Komünü bize bunu öğretmiştir.
POLİTİKA Yayın Kolektifi