1917 Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin önderi, uluslararası komünist hareketin en önemli liderlerinden Vladimir Ulyanov İlyiç Lenin fiziksel olarak yaşasaydı bugün 151 yaşını doldurmuş olacaktı.
Lenin, Marx ve Engels’in kuramcısı oldukları ve bir bilim niteliği taşıyan işçi sınıfının dünya görüşünü, Marksizmi, Rusya, bölge ve dünya koşullarında geliştirip uygulayarak Çarlık Rusyası’nda sosyalist devrimin gerçekleştirilmesine önderlik etmiştir. Büyük Ekim Sosyalist Devrimi ile dünyada “kapitalizmden sosyalizme geçiş çağı” başlamıştır.
1990’lı yılların başında 74 yıllık bir reel sosyalist deneyden sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde karşı-devrim üstün gelmiş olsa da, gerek Marks ve Engels, gerekse de Lenin’in geliştirdiği teori doğrultusunda değerlendirecek olursak çağımızın niteliğinde bir değişiklik olmamıştır. Sömürücü sınıflar var oldukça, artı-değer sömürüsü devam ettikçe, işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki uzlaşmaz çelişki çözülmeyecektir. Lenin, “Kapitalizmin son aşaması Emperyalizm” eseri ile kapitalizmin tekelci döneminin çözümlemesini gerçekleştirmiş ve Marksizm’e belirleyici geliştirici katkı sağlamıştır.
Lenin, iyi bir kuramcı ama aynı zamanda muazzam bir ajitatör ve örgütçüydü. Devrim öncesi bir dizi zor koşulda örgütünü devrime ulaşacak şekilde şekillendirmeyi ve yürütmeyi sağlarken, aynı zamanda bilimsel anlamda yaptığı çalışmalara hem devrimci pratikten çıkarsamalar yapmış ve geliştirmiş, hem de bilimsel analizleri ve devrimci öngörüleri ışığında devrimci pratiği yönlendirmiş ve yönetmiştir. O dönemde gerçekleştirdikleri, günümüzde işçi sınıfı hareketinin devrimci pratiği açısında ilkeleri niteliğine kavuşmuştur. Lenin’in örgüt teorisine yaptığı katkılar işçi sınıfının politik örgütlenmesi açısından her koşulda mücadeleyi sürdürecek yapıların oluşmasına belirleyici etken olmuştur. Dünyanın her ülkesinde Komünist Partilerin kurulması, ulusal kurtuluş hareketlerinin gelişmesi Lenin’in, Marks ve Engels’in görüşlerini geliştirerek sürdürmesinin eseridir.
Dünyanın çehresi değişmiştir. Karşı-devrime rağmen 74 yıllık sosyalist deneyin kazandırdıkları bugünün kapitalist dünyasında etkisini sürdürmektedir. Değişik kıtalardan, ülkelerden ve bölgelerden daha çok insan sosyalist bir toplumun, komünizm idelerinin insanlık için bir ihtiyaç olduğunu daha iyi anlamaktadır. Karşı-devrimin gerçekleştirilmesinin üzerinden 30 yıl geçmiş olmasına rağmen, emperyalist propaganda merkezlerinin anti-komünist propagandayı yükselterek sürdürmeleri, burjuvazinin korkusunun bir ifadesidir.
Kuşkusuz ki, Marks-Engels ve Lenin’in yaşadıkları dönemler ile günümüz koşulları arasında bir dizi farklılık oluşmuştur. Böyle olmaması bizzat Marksizm-Leninizm’in bir toplum bilimi olarak ön gördüğü gelişmelere aykırı olurdu. Marksizm-Leninizm felsefeye temel olan doğa kanunlarının reddi anlamına gelirdi. Günümüzde komünistlerin üretim süreçlerindeki değişiklikler, bilimsel teknolojik gelişmeler ışığında Marksizm-Leninizm’i ilkelerinden taviz vermeden yeniden yorumlayarak uygulamaları önlerinde duran en önemli görevdir. Sınıf hareketi temel ve belirleyici özelliğini yitirmemiştir, ona eklenen dünyanın burjuvazi tarafından kötü kullanımı ve yönetiminden kaynaklanan ek sorunlar oluşmuştur. Farklı milliyetlerden halkların inkar, imha ve ezilmesinden kaynaklanan, ulusal sorunların bugün zamanın sömürgecilik sorununun yeni bir biçimi olarak varlığını sürdürmesi, çevre ve ekolojik sorunların, salgın hastalıkların, kadına karşı eşitsizlik ve şiddetin, ve hatta kapitalist-emperyalist sistemin varlığını sürdürmek için en yaygın stratejisi olan savaş olgusu tehlikesinin varlığını artarak sürdürmesi göz ardı edilmemesi gereken ve sınıf savaşımının bileşenleri olarak ele alınması gereken konulardır. Bugün sosyalist bilince sahip olmayıp, ulusların özgürleşmesi için savaşan, kadının özgürleşmesine sahip çıkan, yaşam çevresini savunan, barıştan yana olan ve en son içinde bulunup yaşadığımız katliam niteliğini alan salgın süreçleri karşısında burjuvazinin çözüm üretemediğini gören milyonları, milyarları saran bir kitle vardır. Sınıf mücadelesi bu sorunların çözümünü birlikte ele alarak günümüz koşullarında perspektifini geliştirirken, emperyalist-kapitalist sisteme karşı değişik nedenlerle karşı durma ihtiyacı hisseden ama henüz sınıf bilinci edinmemiş olan çok geniş kitleleri de kucaklayabilecek niteliğe sahiptir.
Lenin’den öğreneceğimiz en önemli konu, Marksizm-Leninizm’in evrenselliği yanında uygulamada yerel ve bölgesel koşullara doğru uyarlanmasının sağlanması meselesidir. Lenin’in düşünceleri ve öğretileri şablon niteliğinde birer reçete değildir. Lenin, çözümlemeler yaparak bir dizi ilkenin ortaya çıkmasını sağlamıştır. O ilkeler doğrultusunda uygulamayı yaşama geçirmek, yerel, ulusal ve bölgesel özelliklerin dikkate alınması ve yaratıcılık ile mümkündür. Lenin’den bize devrolan önemli diğer bir konu da sınıf savaşımının enternasyonalist niteliğinin doğru anlaşılmasıdır. Ulusal olan ile uluslararası olanın arasındaki diyalektik anlaşılmadan devrimci sınıf mücadelesinde sonuç alıcı hamleler gerçekleştirmek mümkün değildir. Sınıf mücadelesi son tahlilde uluslararası karaktere sahip ve komünizm de dünya düzeyinde gerçekleştirilmesi ile nihai zafere ulaşacak bir kuramdır. Bugün uluslararası alanda bir anda beklenen sonuçların elde edilmesi zorlaşmış gibi gözükse de yerel-ulusal düzeyde mücadelelerin yanında bölgesel düzeyde savaşımın yükseltilmesi önem kazanmıştır. Orta-Doğu bölgesindeki gelişmeler ve Türkiye’nin konumu bu konuda bize yeni açılımlar sunmaktadır.
Lenin’i anlamak, Lenin’i anmak, Lenin’in doğum gününü kutlamak, tüm bu sorunlara ve olgulara günümüz koşullarında doğru yanıt vermek ve gereğini yapmak anlamına gelmektedir. Bu yetenek Lenin’in şahsında pratikte uyguladığı düşünce ve yaşam biçiminin içselleştirilmesi ile mümkündür. O açıdan Lenin sınıf savaşını yürütenlerin öğretmenidir. O’nu bu duygu ve düşünceler ile anıyor, 151’nci doğum gününde “iyi ki doğmuşsun Lenin” diyoruz.
POLİTİKA Yayın Kolektifi