■ Politika’dan Yorum
Bugün Rusya’da gerçekleşen Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin 104. yıldönümü. Lenin önderliğinde 7 Kasım 1917’de gerçekleşen devrim dünyada yeni bir çağ açmıştı. Komünistler bu çağı “Kapitalizmden sosyalizme geçiş çağı” olarak nitelendirdiler. Ekim Devrimi sonrası oluşan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği maalesef tam 30 yıl önce karşı-devrim sonucu son buldu.
1917 ile 1991 arasında 74 yılda dünyanın çehresi değişti. Dünyanın üçte biri işçi sınıfının iktidarları ile yönetilen devletlerden oluştu. Dünya Sosyalist Sistemi kuruldu. Sosyalist devletler, halk demokrasileri ile yönetilen devletler, ulusal kurutuluş hareketleri ve kapitalist devletlerdeki komünist partilerin savaşımları…, hepsi birden dünyada köklü değişikliklere yol açtılar. Finans kapitalin en gerici kanadının desteği ile dünyayı karanlığa çevirmeye çalışan faşist Hitler rejimi Stalin önderliğinde Sovyet Kızıl Ordusu’nun zaferi sonucunda ininde boğuldu. Asya, Afrika, Latin Amerika halkları büyük bir uyanış yaşadı. Klasik sömürgecilik tarihe karıştı. Sovyetler Birliği bilim, teknoloji, sanayii, eğitim, kültür ve sporda dünyanın en büyük başarılarına imza attı. Sömürülen işçi sınıfı ve ezilen halklar özgürleştikleri zaman nasıl bir dünya kurabileceklerini dosta düşmana gösterdiler.
Sosyalizmin işçilere, emekçilere, köylülere, kadınlara, gençlere ve yaşlılara nasıl kazanımlar sağladığı canlı olarak yaşandı. Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet kalktığında, sosyalist ekonomi merkezi olarak planlandığında ve bunların gerçekleşmesi için devletin proletaryanın yönetiminde korunması gerektiği koşulların önemi pratikte ortaya çıktı. Komünizm’de devletin sönümlenmesi ve ortadan kalkması için yaşanması gereken ara süreçlerin dünyada ilk kez uygulandığı ve yaşandığı 74 yıla şahit olduk.
Kapitalist sömürünün ortadan kalktığı, üretilen fazla değerin proletarya devleti tarafından sosyal olarak halkın hizmete sunulmasının muazzam üretken sonuçları ve müreffeh toplum gerçekleşti. İşsizliğin tarihe karıştığı, gençlerin ve yaşlıların gelecek kaygılarının olmadığı bir süreç gerçekleşti. SSCB’nin Kafkasya ve Asya Cumhuriyetlerinde eğitim ve kültür alanında geri bıraktırılmış ezilen halkların uyanışına şahit olundu. Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kazakistan gibi göçebe toplumlar, bilimsel-teknolojik gelişmelerin tümünden yararlanan, eğitim, kültür ve spor alanında muazzam gelişmeler kaydeden modern toplumlar haline geldiler. Milliyetler arası ayrımcılık ve sömürü ortadan kalktı. Dağıstan, Çeçenistan, Abhazya, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan gibi geri bıraktırılmış toplumlar modern toplumlar düzeyine yükseldiler. SSCB içinde tren veya otobüs ile seyahat eder gibi uçak ile cüzi ücretler karşılığında seyahat edilmesi normal bir alışkanlık durumuna yükseldi. Öyle bir bilimsel teknik sıçrama sağlandı ki SSCB uzaya ilk canlıyı gönderen teknolojik zafere ulaştı. Bugün hepimizin kullandığı internet teknolojisi ilk önce SSCB’de geliştirildi. Sağlık alanında ayrımsız ve buluşlarla taçlandırılan bir halk sağlığı sistemi yaşama geçti. İşçilerden, köylülerden profesörler, bilim adamları yetiştirildi. Ancak, herkesin yüksek öğrenim görmesinin gerekli olmaması ve başta üretim alanında olmak üzere hayatın her alanında yetişmiş kadrolar gerektiğinden, yüksek öğrenim haricinde eğitim ve kültürel olarak iyi yetişmiş işçi, emekçi, köylü kadrolar oluştu. Bir profesör ile işçi arasında sınıfsal ve toplumsal ayrımcılık yaşanmadan bu sonuçların elde edilmesi dünyada bir ilk oldu.
Sosyalizmin kazanımları saymakla bitmez. Sosyalist Dünya Sistemi’nin karşı-devrim sonucunda dağılmasının üzerinden 30 yıl geçmiş olmasına rağmen, o devletlerdeki günümüz kapitalist yönetimleri hala sosyalizmin yarattığı alt yapıdan beslenmektedir. Sosyalizmin yarattığı tüm değerleri yok edebileceklerini zannettiler ama yapamadılar.
Bunları sıralayınca haklı olarak akla şu soru geliyor. Bu kadar olumlu özellikleri bir arada gerçekleştirebilen ve insanın insan tarafından sömürülmesini ortadan kaldıran, milliyetler arası ayrımı yok eden bir toplumsal sistem neden yıkıldı? Bu soru haklı olduğu kadar çok da önemli bir sorudur. Yanıtlanması gerekmektedir. Bu yanıt sadece tarihin değerlendirilmesi açısından değil, toplumsal mücadelenin ve sınıf savaşımının bundan sonraki gelişimi için de son derece önemlidir.
Moralimizi bozmayacağız. Bilimsel ve gerçekçi olacağız. Çürüyen ve can çekişen kapitalizmin karşısında sosyalizmin ve son tahlilde komünizmin tek gerçekçi alternatif toplum düzeni olduğu gerçeğinden yola çıkarak, yaşanan deneylerden, başarı ve hatalardan ders çıkararak önümüze bakacağız. Proletaryanın dünyadaki ilk deneyi Paris Komünü 72 gün sürdü. İkinci önemli deney Ekim Devrimi ve sonucunda oluşan Sosyalist Dünya Sistemi 74 yıl sürdü. Şimdi daha uzun süreli ve hatta sonsuza kadar kendini yenileyerek sürecek yeni bir sürecin ön yıllarındayız.
Toplumsal ilerlemenin ve dünya sınıf savaşımları tarihinin gel-gitli olması, düşmanın tüm dünyada tam olarak yok edilmediği koşullarda geçici yenilgilerin de yaşanabileceği gerçeği bilince çıkarılarak Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin önemi ve sonuçları değerlendirilmelidir. Marksizm-Leninizm canlı bir öğretidir. İşçi sınıfının dünya görüşü aynı zamanda bir bilim olma özelliğine sahiptir. Günümüzde, Marksizm-Leninizm’in bilimsel çözümlemelerinden ve ilkelerinden yola çıkarak her ülkede işçi sınıfının ve ezilen sömürülen yoksul halkların kendi deneyleri temelinde yeni adımlar atabilme süreçleri olgunlaşmaktadır. Dünya devrimi bir anda gerçekleşmeyecektir, bunun koşulları güncel olarak yoktur. Tek tek ülkelerde sınıfsız ve sömürüsüz sosyalist toplumların oluşması Sovyet deneyinden çıkarılacak dersler doğrultusunda ele alındığında emperyalist-kapitalist sistemin çok yönlü saldırıları karşısında zorluklar içermektedir. Ancak birden fazla ülkeyi kapsayan bölgesel devrimlerin gelişme olanakları ve sonuç alıcı olabilmesi mümkündür. Asya, Afrika, Latin Amerika, hatta bizim somutumuzda Ortadoğu’dan, Kafkasya’ya ve Balkanlara uzanacak devrimci bir çember olasıdır. Emperyalizmin ana ülkelerinden birinde kopacak bir halka kuşkusuz ki dünya devrimci sürecinin seyrini olumlu yönde daha da değiştirecektir. Ancak, şimdi her ülkenin komünistleri kendi ülkelerinde ve bölgelerindeki sınıf savaşımlarına yoğunlaşarak, devrimci bir merkezin olmadığı koşullarda sonuç alıcı stratejiler geliştirmek durumundadır. Bölgemizde ve yaşadığımız topraklarda bu koşullar vardır ve gelişmektedir. Emperyalizmin ve faşist iktidarların saldırıları bu nedenledir. Komünistlere düşen de tam da bu noktada yeni Ekim’ler gerçekleştirme mücadelesinde somut adımlar atmaktır. Türk, Kürt, Arap ve diğer bölge halklarının, işçi sınıflarının birleşik mücadelesi ve politik öncülerinin kolektif önderliği bu derecede güncel, önemli ve yakıcıdır.