Haziran 1977’de Genel Seçimler yapılmış, CHP en fazla oyu almasına rağmen Hükümeti kurma çoğunluğunu elde edemediği için 2. Milliyetçi Cephe Hükümeti olarak adlandırılan AP, MSP, MHP koalisyonu görevlendirilmiştir.
MHP’nin iktidar ortağı olmasıyla Muhsin Yazıcıoğlu başkanlığı ve Abdullah Çatlı başkan yardımcılığı yönetimindeki faşist Ülkü Ocaklar terör estirmeye başlamış, kolluk kuvvetlerinin de desteğiyle üniversiteleri işgal ederek ilerici, devrimci, demokrat öğrencilerin üniversitelere girmelerini engellemeye başlamışlardır.
Dönemin gençlik örgütlerinin neredeyse tümü bir araya gelerek üniversitelerdeki faşist işgali kırmaya yönelik eylem birliği kararı almışlardır. İGD, GENÇ ÖNCÜ, SGB, GEB, DDKD, DHKD, YDGF, Partizan, DEV-GENÇ (Dev-Yol ve Dev-Sol), Kurtuluş, başta olmak üzere gençlik örgütleri aralarındaki dönemin ciddi sorunlarını bir kenara bırakarak üniversitelerdeki işgalleri teker teker kırmaya başlamışlardır.
İstanbul Üniversitesindeki işgal de Mart 1978 başında kırılır. İlerici, devrimci, demokrat öğrenciler her hangi bir saldırıya karşı üniversite dışında toplanarak grup halinde üniversiteye girerler ve aynı şekilde çıkarlar.
16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi ilerici, devrimci, demokrat öğrencileri yine toplu olarak okulu terkettikten kısa bir süre sonra, henüz dağılmadan ortalarına atılan bombalar ve ardından başlatılan kurşun yağmuru saldırısına uğrarlar. 7 genç katledilmiş, 40’dan fazla da yaralı vardır.
Can verenler; Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl, Murat Kurt’tur. Öğrencilerin 3’ü İGD’li, 2’si GENÇ ÖNCÜ, 1’i DDKD, 1’i DEV-GENÇ üyesidir.
O gün üniversiteye daha önceki günlerden farklı bir Toplum Polisi ekibi görevlendirilmiş, başlarında da Başkomiser Reşat Altay vardır. Reşat Altay daha sonra Çiftehavuzlar’da Dev-Sol kadrolarının 1992 Nisan’ında yakalanabilecekleri halde yargısız infaz edilmesinden, 2007 Ocak ayında Hrant Dink suikastına kadar farklı kontr-gerilla eylemlerinde baş rolde olmuştur.
Reşat Altay, Toplum Polislerinin bombaya atan ve kurşun yağdıran katilleri yakalamak için harekete geçmelerini engeller.
16 Mart Katliamından sonra İstanbul çapında tüm üniversite ve liselerden ilerici, devrimci demokrat öğrenciler İstanbul Üniversitesi’ni işgal eder. Yaklaşık yüz bin genç 17 Mart’ta cenazeleri morgdan alarak memleketlerine uğurlarlar.
DİSK 17 Mart’ta ülke çapında örgütlü olduğu tüm işyerlerinde 2 saat iş bırakarak “Faşizme İhtar” eylemini gerçekleştirir.
Bombayı atan Zülküf İzot ailesi içinde suçunu itiraf eder ve resmi ifade veremeden ülküdaşı Latif Aktı tarafından konuşmaması için öldürülür. Çünkü atılan bombanın Abdullah Çatlı tarafından bir subaydan alınıp kendisine verildiğini de söyler.
Asıl katiller ve sorumlular dışında birkaç faşist yargılanır ancak tek ceza alan Sıddık Polat’ın aldığı 11 yıl ceza Askeri Yargıtay tarafından bozulur. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi davanın tümü için, katliamdan 25 yıl sonra, 2003 yılında “zaman aşımı” kararı alır, Yargıtay onaylar ve dava düşer.
16 Mart Katliamı 12 Eylül faşist darbesi için döşenen yolun köşe taşlarından biridir. Görüleceği gibi failleri bilindiği halde yargılanmamış, hesap sorulmamıştır. 16 Mart Katliamı’nın takipçisi olmak yaşamda olan tüm 68 ve 78 kuşağı devrimcilerinin görevidir.
Günümüz gençliği, özellikle üniversite gençliği, Boğaziçi Direnişi’nden başlamak üzere tüm eylem ve direnişlerinde 16 Mart’ta toprağa düşen gençlerin mücadelelerini sürdürmektedirler. Çünkü 16 Mart Katliamı’nın planlayıcıları, azmettiricileri, uygulayıcıları bugün bu ülkeyi yönetenlerdir. İşçi sınıfının yolunda Demokratik ve Sosyalist bir Türkiye mücadelesinde, öğrenci gençliğin somut akademik demokratik mücadelesinde kazanılacak her mevzii faşist katillerin yönettiği bir ülkede onların duvarlarına açılan bir gedik olacaktır. Ve her kazanım 16 Mart’ta toprağa düşen gençlerin sorulacak hesabına tek tek işlenmektedir. 16 Mart’ta toprağa düşenlerden bayrağı devralan günümüz ilerici, devrimci, demokrat gençliği böylesi bir sorumluluk ve gurur verici görevle karşı karşıyadır.
POLİTİKA YAYIN KOLEKTİFİ